29.06.2009

Doç. Dr. Muharrem Güneş - Belediyecilik Sanatı

Doç.Dr. Muharrem Güneş - Belediyecilik Sanatı
Başkent Ankara’da 1973-1994 yılları arasında belediye başkanı olmuş kişilerin meslek yaşamöykülerini ayrıntılı biçimde değişik yönleriyle inceleyen elinizdeki bu kitap, bu alanda çalışma yapacaklara örnek olabilmenin yanında, kentbilim, çevrebilim, siyaset bilimi, kamu yönetimi, iktisat, işletme, toplum bilimi ve sosyal bilimlerin bütün öteki her alanında eğitim gören öğrencilere ve ayrıca, belediye başkanları ile belediye başkanı olmak isteyenlere çok yararlı olabilecek bir çalışmadır.
BELEDİYECİLİK SANATI [Ankara’nın Belediye Başkanları: 1973-1994]
Detay Yayıncılık
Ankara, 2009

Sincan İstasyonu Dergisi - Temmuz 2009


Sincan İstasyonu Dergisi'nin Temmuz 2009 sayısı çıktı.

Kertenkele Dergisi, Sayı:16

İçindekiler
Naci EL-ALİ Ön-Arka Kapak Çizimi
Kertenkele İçsöz
Nizar RABBANİ (Kemal YÜKSEL) 6 Erkek ve Kadın
Murat ŞAHİN 11 Bir Mevsim Habercisi
Ahmet ÇİÇEK 13 Yaşama Seviçleri
Orhan TEPEBAŞ 14 Dostluk Günleri
Murat TUZCU 15 Beyaz Akrepli Şırınga
Fatih ÇODUR 16 Tekerlemesine Bap
İshak KOÇ 17 Kahır Taşları
Ezra CENKER 18 İlk Şiirler'den
Mustafa KARAOSMANOĞLU 27 Hizaya Gel Çağrısı
Bülent KEÇELİ 29 Neden Sapsarı Oldu Saçların
Muammer YAVAŞ 30 Cinnet Notları - V
Muhammet EROGLU 32 Tenorden Ses Dersleri
Beyza BERBER 33 Kutsal Görev
Osman KOCA 34 ZiyaAbi
Nihat AYTEN 37 İşık
Mustafa CELEP 42 İkinci Yeni Şiirinin Mahiyeti
Mustafa ÖZDEMİR 49 RİLKE - Ölümün Yüzündeki Tebessüm
Selçuk KÜPÇÜK 54 Gökle Toprak Arasında Ahengi Besleyen: NEY
Orhan TEPEBAŞ 62 İyi De Ne/Ye Gidiyorsun
Yaşar ELMAS - Şehr-İ Yağmurun Şairi
Muhammed HÜKÜM 65 Selim İLERİ'nin Romanı Ve Romancılığı - III
C. Ali. Al İMET 80 * Bugünün Türk Şiiri Üzerine Konuşmalar - 3
Levent SUNAL - Hayriye ÜNAL
* Şiir İşleri - 4 (Dergilerdeki şiirleri okurken)
Arif AY, İbrahim TENEKECİ, Ahmet MURAT, Müberra GÜNEY
Kertenkele 112 TebrikAdres : Kertenkele Kitap-Cafe Kaledere Mh. Belediye Cd. PTT Yanı Ünye / Ordu 0 505 573 32 71 Yazışma Adresi :P.K.3 Fatsa-ORDU İstanbul İrtibat : Zen Yayıncılık - Kitap Kültürevi Selami Ali Efendi Cd. Huzur Çarşısı No: 9 / 21 Üsküdar / İstanbul 0 216 553 33 73 E-mail : kertenkeledergisi@gmail.com Abonelik Şartları ve Bedeli :141 50 20 / Posta Çeki / Muammer Yavaş hesabına 20 YTL yatırılıp, dekont dergimiz adresine gönderilir.

Ahmet Günbaş - Sepetimde Şiir Var

Ahmet Günbaş
Sepetimde Şiir Var
Hayal Yayınları
Mayıs, 2009
Size biraz ilginç gelebilir ama ben, öncelikle kitapların kokusunu seviyorum. Bir sevgi projesi gibi algılıyorum onları. Ön yüzüyle, arka yüzüyle ayrı ayrı söyleşiyorum. Sayfa düzenlerine, desenlerine, harf karekterlerine karıştığım oluyor. Kimilerinin ölü olduğunu bildiğim halde, Nabızları atıyor mu? " kuşkusuyla satır aralarına kulağımı dayıyorum. En büyük çabam, yapıtın atardamarını ele geçirip oradan duyarlık merkezine doğru yürümek! İlletiyle estetiğin buluştuğu noktada farklılığın çıngısını ele geçirmek!
Özellikle şiir kitaplarına karşı özel bir sevgi besliyorum. Evet, şiir deyince akan sular duruyor! Ünlü ünsüz çağdaşlarıma ilişkin sepetimi dolduran yirmi beş kitaplık deneme de şiir sevgimin bir göstergesi sayılabilir. Serde şairlik olunca şiir kitaplarından ayrı durmak olası mı?
Ahmet Günbaş

Cem Güneş - Fosna'da Lacivert Sular



Cem Güneş'in

"Fosna'da Lacivert Sular" adlı öykü kitabı

Edebiyat ve Eleştiri Kitaplığından çıktı.

Haziran, 2009

Petek İrdam - Ruhların Karanlık Gecesinde


Petek İrdam'ın
"Ruhların Karanlık Gecesinde"
adlı şiir kitabı
Edebiyat ve Eleştiri Kitaplığı'ndan çıktı.
Ankara, Mayıs, 2009

26.06.2009

Nalan Çelik - Kokulu Saat Çiçeği



Nalan Çelik
1961 Düzce, Gümüşpınar’da doğdu. 2001 yılından başlayarak şiir, öykü, deneme ve makaleleri… İnsancıl, Akköy, Akademi Gökyüzü, Patikalar, Kar, Şarköy Sanat, Ünlem, Maviada dergileri… Jineps ve Milliyet gazetesinde yayınlandı.

Yayınlanmış eseri:
2005 - Gelincik – Şiir – İnsancıl Yayınları


Nalan Çelik
Kokulu Saat Çiçeği - Şiir
İnsancıl Yayınları
Birinci Basım, Ekim 2008



yanaklarımda rengi hiç solmayan / iki kızıl elma / gözlerimde onlarca şair bakıyorlar şaşkınlıkla / titreyen bedenime yayılan yangın / çıkıyoruz gözlerimdeki bitimsiz yolculuğa”…

23.06.2009

Koridor Dergisi - sayı:10, 2009


Koridor

Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi

Sayı :10, Yaz, 2009



KORİDOR’DANYAZ GÜNCESİ: MONOGAMİ VE İKTİDAR - Volkan Şenkal

STENDHAL SENDROMU - Deniz Hasırcı USTALARDAN: CEMAL SÜREYYA - AŞKNEMRUT’TA TANRILARLA TANIŞMA - Azade Özlem Çalık

MADRA ve UYKUCU ÇOBAN - Petek İrdam

KOROZYON - Sidar Sinan Özmen

BUNU BİL - Caner OcakKAYB - Sabahattin Umutlu

ÜÇ KADIN - Engin Damcı

DERSAADET - Kemal Şakir Çınar

HİÇ - Eren Okur

MEVSİMSİZ - Melek Avcı

MARSYAS’IN FLÜTÜ BİZİM SOLUĞUMUZDUR... - Günyüzü Müzik Topluluğu

KAPİTALİST KRİZ ve G20 - Tevfik Güneş

FELSEFENİN DİNAMİĞİ-I: SCHLEGEL’İN “İRONİ”Sİ ÜZERİNE – Ezgi Ulusoy

HOMOFOBİ’YE KARŞI! - Anti-Homofobi İnisiyatifi

BİR YERE GİTTİĞİM YOK - Demir Tol “NEFES ALIR GİBİ” SANAT... ve PICASSO - Ece İrem DinçUÇAN SÜPÜRGE 80’LERE KONDU - Uçan Süpürge Festival Ekibi

TUHAF HALLER - Sevda Zeynep Karadağ

KAMPANYA ÖNERİSİ - Cinsel Şiddete Karşı Kadın Platformu

SÖYLEŞİ: KAAN KOÇ - Levent ÖZBEKARAF EKSPRESİ - Eren Okur

ÖZERKÇE - Rahman Yıldız

KAPİSKARA BİR OTOPORTRE - Murat Dalgın

DURAK - Fatih ParlakYAZ PİKNİĞİ - Bilkent-ELİT-Çeviri Grubu İZİN VERİRSEN ANLATAYIM - Türker Özşekerli

DİL - Özgür Demirci

BALLI - Mehmet Rayman

SAKALLARIM BATIYOR AVUÇLARIMA - Necati Albayrak

ANNEANNEM - Bilkent-ELİT-Çeviri Grubu

SEN BENİM OLMADAN ÖNCE - Bilkent-ELİT-Çeviri Grubu

SÖYLEŞİ: NİSAN SERAP “GEDA” - Sidar Sinan Özmen

ZARARLI KİTAPLAR: HENRY MILLER - Melek KaranlıksuYOLDA - Necati Eker

SÖZ SİMYASI: DUENDE - Güliz Mutlu GALILEO GALILEI - Osman Gürel

KADINDAN DOĞMA - Bilkent-ELİT-Çeviri Grubu

HEPİMİZ - Levent Özbek

22.06.2009

Kemal Sülker

(1919- )
İlköğrenimini Antakya’da, ortaöğrenimini İstanbul ve Antakya’da yaptı. Bir yıl Hukuk Fakültesine gittikten sonra, yükseköğrenimini İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde sürdürdü. Son sınıfta iken, sıkıyönetim mahkemesi kararıyla İstanbul dışına sürgün edildi (1943). Hatay’da ceza yasasının 142.maddesine aykırı eylemlerde bulunduğu gerekçesiyle tutuklandı, yargılama sonunda aklandı. Gece Postası gazetesinde işçi konuları sayfasını yönetti.Çeşitli gazetelerde çalıştı. DİSK ve TİP’in genel sekreterliğini yaptı. İşçi hakkı ve K.Ilıcak ile birlikte Türkiye Birlik gazetelerini çıkardı. Tan’da yazı işleri müdürlüğü yaptı. Yeni Edebiyat, Yürüyüş, Barış, Yurt ve Dünya, Gün, Yeryüzü, Forum, Sosyal Adalet, Eylem, Ant, Emek, Ortam, Vatan, Cumhuriyet gibi dergi ve gazetelerde araştırmaları ve edebiyat ile ilgili yazıları yayınlandı. Asım Sarp ve Okur imzalarını da kullandı.Başlıca yapıtları: Türkiye’de Sendikacılık (1955), Dünyada ve Türkiye’de İşçi Sınıfının Doğuşu (1964), Dünyada ve Bizde Sendikacılık (1966), Nazım Hikmet Dosyası (1967), 100 Soruda Türkiye’de İşçi Hareketleri (1968), Sabahattin Ali Dosyası (1968), Sendikacılık ve Siyaset (1975), Türkiye’de Grev Hakkı ve Grevler (1976), İki Konfederasyon (Türk-İş ve Disk, 1976), Nazım Hikmet’in Gerçek yaşamı 1901-1928 (2 cilt, 1977)

Yalçın Küçük

Yalçın Küçük(1938- )İktisatçı. İskenderun’da doğdu. Ortaöğrenimini Kabataş Lisesi’nde, yükseköğrenimini Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde tamamladı. 1960’ta Devlet Planlama Teşkilatı uzman yardımcılığına atandı. ABD Yale Üniversitesi’nde bir yıl Lisansüstü öğrenim gördü. Yurda dönünce Devlet planlama Teşkilatı’nda Uzun Vadeli planlar Şube Müdürlüğünü yürüttü (1963-1965). Orta Doğu teknik Üniversitesi öğretim üyeliği yaparken 12 Mart döneminde görevinden alındı. Emek, Cumhuriyet, yankı, yönetimine katıldı. Yürüyüş, Sosyalist İktidar adlı gazete ve dergilerde ekonomik konulardaki yazıları ile tanındı. Edebiyat Cephesi’nde yayınladığı eleştirileri ilgiyle izlendi.Başlıca yapıtları: Endüstrileşme Sürecinin Temel Sorunları-Sovyet Deneyimi –1925-1940 (1975), Türkiye Üzerine Tezler (Cilt 1, Cilt 2, 1979), Planlama Kalkınma ve Türkiye (1978).

Bekir Sıtkı Kunt

(1905-1959)Hukukçu ve yazar. İlk ve ortaöğrenimini Antakya’da yaptı. Yükseköğrenimini İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde tamamladı (1928). O yıllarda Vakit gazetesinde başladığı gazeteciliği, 1930’a kadar sürdü. Düzce, Uşak ve Aydın’da yargıçlık yaptı. 1938’de Hatay Meclisi’ne milletvekili olarak girdi. Yeni Gün gazetesinde başyazıları yayımlandı. Hatay’ın Türkiye’ye katılmasından sonra da TBMM’ye iki dönem Hatay milletvekili seçildi (1939-1943). 1946’da mesleğine dönerek, Asliye Ceza Yargıçlığı yaptı. Yazarlığa gazetecilikle başlayan Kunt, ilk öyküsünü 1924’te Yeni Adam gazetesinde yayımladı. 1930’dan sonra Vakit gazetesi eklerinde yayınlanan yüze yakın öyküsüyle ün kazandı. Sonraları, Uyanış, Varlık, Adımlar, Yurt ve Dünya ve Yeditepe dergilerinde de öyküleri yayınlandı. Gözlem ve gerçeğe bağlı öykülerinde köylü ve kasabalıların, İstanbul’un sıradan insanlarının olağan yaşantılarını şakacı bir biçimde anlattı. Konularını daha çok mahkemeler, devlet daireleri gibi iyi bildiği çevrelerden seçti.Yapıtlarından bazıları: Memleket Hikayeleri (1933), Talkınla Salkım (1937), Herkes Kendi hayatını Yaşar (1941), yataklı Vagon Yolcusu (1948), Ayrı Dünya (1952) adlı öykü kitapları vardır. Halk öyküsü “Arzu ile Kamber”i günümüze uyarlayarak yayınladı (1940).

Sabahattin Yalkın

Ay
-I-
Ay vuruyor sırtıma
Belli gecedir
Kimse sormuyor karanlığın yaşını
Yüzgeçleri durgun bir kayabalığı
Doğurgacındaki kayabalıklarından habersiz
Bekliyor sevişeceği dalgayı

-II-
Ay vuruyor toprağa
Belli gecedir
Ömürleri bir sevişmelik böcekler
Larvalandırlar ölümlerinden sonra
Bıldırcın sıcağını bıraktılar
Bıldır yaşanan sevdalar

-III-
Ay vuruyor ölüme
Belli gecedir
Bunca kavga bunca gözyaşı
İlk kez şaşırıyorum kanlandığıma
Suskunluğumuz büyüyor
Yorgun bir gök altında
------------

Aşkın Niyetini Anlayamıyorum

1. Yusyuvarlak bir ay Ayvalık'ın üzerinde
Kimin koyduğu belli değil
Sahipsiz öyle
Göğün niyetini anlayamıyorum

2. Bir gece vuruyor omzuma
Adını soruyor son kadınımın
Gözleri ince kara

Gecenin niyetini anlayamıyorum
3. Ve ansızın yere düşüyor vazo
Güller Osmanlı kokuyor
Karanfiller eşkiya

Çiçeğin niyetini anlayamıyorum
4. Belli belirsiz bir İstanbul
Sonbahar yaprakları arasında
Yapayalnız yürüyor Beşiktaş'a

Kentin niyetini anlayamıyorum
5. Deli-dolu yaşlarımı arıyorum
Gözüm hangi göze takılsa
Tüm denizi oynuyorum bir zara

Aşkın niyetini anlayamıyoruın
------------------------
11 Mart 1934''te Antakya’da doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Antakya'da tamamladı. İstanbul Teknik Üniversitesi’ni bitirdi. Macaristan ve Hollanda'da lisans üstü eğitim yaptı. Hidroloji üzerine uzmanlaşarak DSİ'nin çeşitli kademelerde (Elektrik İşleri Etüd İdaresi) devlet memurluğu ve yöneticilik yaptı. Emekliye ayrılan Yalkın Ankara'da yaşıyor. 'Sabahattin Topaloğlu' adını kullandığı ilk şiirleri yerel gazetelerde yayımlandı. Sonraki yıllarda şiirleri ve yazıları Yelken, Yeditepe, Türk Dili, Dost, İmece, Varoş dergilerinde şiir yayımladı. On beş yıla yakın bir süre hiç şiir yayımlamadı, ardından peşi peşine sekiz şiir kitabı yayımladı. "Çocuk Deliceleri" adlı kitabıyla 1994 Çankaya Belediyesi ve Damar Dergisi Çocuk Şiirleri Dalı Birincilik Ödülü'nü, "Beyaz Kan" adlu dosyasıyla 1994 Sabri Altınel Üçüncülük Ödülü'nü aldı.
Yapıtları : Akdeniz Delisi (1988) Güney Güneşi (1991) Bütün Yüzlerim Anadolu (1992) Aşkdeniz (1994) Çocuk Deliceleri (1995) Beni Yasaklama (1996) Sabahı Düşünmek (1998) Asi Destanı (2001) Soluğumun Rengi Dünya ile Göz Göze (2004)
Ödülleri :
1994 Çankaya Belediyesi Şiir Ödülü
1994 Damar dergisi Çocuk Şiiri Ödülü
1994 Sabri Altınel Şiir Ödülü (Üçüncülük)

Sezer Ateş Ayvaz







Sezer Ateş Ayvaz, 1956 yılında Antakya’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini İstanbul’da tamamladı. İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden mezun oldu. Aynı üniversitenin Siyaset Bilimi bölümünde Kadınlara Yönelik Periyodikler konulu tezle yüksek lisans, Türk Romanında Değişen Bir Paradigma: Politik Roman konulu tezle doktora yaptı. Çeşitli kurumlarda felsefe, sosyoloji, davranış bilimleri dersleri verdi. Türkiye Yazıları, Sesimiz dergilerinde şiirleri yayınlandı. İlk öykü dosyası Bütün Oteller İstanbul Palas ile 1987 Akademi Kitabevi öykü başarı ödülünü kazandı. 1988’de Aynalarda Yaz, 2000’de Yeryüzü Taksim adlı öykü kitaplarını yayınladı. Kültür, edebiyat konularında, gazete ve dergilerde inceleme ve eleştiriler yazmayı sürdürüyor.

19.06.2009

5.06.2009

ŞEHİR’İN MAYIS-HAZİRAN 2009 SAYISI ÇIKTI...

Zonguldak’ın tek Kültür ve Edebiyat Dergisi olan Şehir’in Mayıs-Haziran 2009 sayısı çıktı. Bölge Haber Gazetesi’nin paralı kültür sanat eki olarak yayınlanan “Kültür ve Edebiyat Dergisi Şehir” Mayıs-Haziran 2009 tarihli baskısıyla 46. sayısına ulaştı.
28 sayfalık dergide; Mehmet Sadık Kırımlı “Tanzimat Sonrası Türk Şiirinde Kırılma Dönemleri” başlıklı yazısında, Tanzimat Hareketiyle başlayan ve onun getirdiği gelişmelerin edebiyatımıza yansıdığını ve gerekli ivmeler kazandırdığını, bu dönem sonrasında Türk şiirinde yaşanan kırılmaları ortaya koyuyor.
Ömer Kemiksiz “Sait Faik’in Balıkçıları” başlıklı yazısında Ünlü öykücü Abasıyanık’ın öykülerindeki balıkçıları ve onların iç dünyalarını ele alıyor.
Hasan Efe ise 1970 Kuşağının ünlü eleştirmen yazarı Mehmet Yaşar Bilen’in “Edebiyat İzinde” isimli kitabını yeniden günyüzüne çıkarıyor. Hamit Kalyoncu, İ.Behçet Kalaycı’yı anlattığı “Behçet Bey’in Bahçesindeki Nar Ağacı” başlıklı yazısıyla 1955-1960’lı yıllara götürüyor okuyucuyu.
Ahmet Uysal “Tuttuğunuz Aşk Olsun”, Burhan Günel “Keklik Pınarı Günlüğü-9”, Nefise Karataş “Nöbetçi Hemşire”, Fahrettin Koyuncu “Zamanın Eleğinden Günlükler- Nisan 2009”, Hasan Akarsu “Postmodernizm Sanatın Sonu mu”, Erhan Tığlı “Nedir Şiir”, Erdal Atıcı da “Zonguldak Ereğli’de 17 Nisan” başlıklı gezi-anı-anlatı yazısı ile yer alıyor.
Dergide, Baki Yiğit’in çevirisiyle ABD’li Şair Adrienne Rich’in
şiiri yer alıyor.
Dergiye, Nermin Gürbüz “Yumru(k)”, M.Sinan Karadeniz de “Esenlik yolcusu” isimli öyküleriyle katkı koyuyor.
Bu sayının şairleri ve eserlerinin başlıkları şöyle: Mehmet Aydın “Gençlik Esintileri”, Azerbaycan’lı şair Aysel Nesirzade “Uyğun Gelmez Qafiye”, Sabahattin Yalkın “Var mı”, Hamit Kalyoncu “Susku”, Mevlüt Kaplan “Mumcular Ölmez”, Mithat Yaban “Güller Açar Mı”, Aydan Yalçın “Sızı”, Aslıhan Tüylüoğlu “Şudurbat”, Ahmet Uysal “Sevdiğimiz Kadınlar”, A.Uğur Olgar “Ağıt Bitimleri”, Bülent Güldal “Sözün Yalın Hali”, Asım Öztürk “Ben Unutmuşum”, S. Salih Gör “Lale-Gül Ömrüm”, İhsan Topçu “Yüzgörümlüğü İster”, Nuri Dağdelen “Çırak”, Müslüm Danaoğlu “Naftalin”, Utku Kaygusuz “Kuşları Beklemek”, M.Hıfzı Aksoy “Çınar Ağacı”, İlker Gören “Yavaşlayan Sözlerle”, Gazanfer Eryüksel “Doğu Batı Divanı”, Atilla Er “Pusuya Düşen İmge”, Uygur Orhan “Atlar Eskiyor Bir Bellekte”, Ersan Erçelik “Hayat Öpücüğünden”, Fatma Aras “Boşluğun İfadesi” ve İbrahim Tığ “Ev İçleri” şiirleriyle, şiir tadında bir yolculuğa çıkarıyor okurlarını.
Derginin Sahipliğini Naci Tığ, Genel Yayın Yönetmenliğini İbrahim Tığ yapıyor. Şehir’in iletişim adresi:ibrahimtig@gmail.com

4.06.2009

Betül Tarıman ile "Kar Merdiveni" üzerine söyleşi:

İsmail Özdemir - Onur Aslan
Modern kadın şairler, deyince farklı yüzyıllarda yaşamış, kadının toplumsal tarihi açısından iki farklı aşamanın temsilcisi iki ad geliyor akla: Emily Dickinson ve Sylvia Plath.Emily Dickinson 19.yy’da henüz evin dışına çıkıp toplumun yaşamına etkin bir biçimde katılamayan kadının şiir alanındaki en parlak temsili bilinciydi. Doğduğu kentle hatta eviyle sınırlanmış kısıtlı bir deneyimin keskinleştirdiği bir duyarlılıkla küçük şeylerin, tanımlanmamış içe dönük yaşantıların şiirini yazdı ve bir kaçı dışında bu şiirleri yayımlamadığı gibi, yakılmak üzere paketlemişti.Neredeyse yüzyıl sonra doğan Sylvia Plath ise daha başından kendini ortaya koymaya çalışan parlak bir yetenekti. Yaşamı erkeklerin rekabet dünyasında kendini, kendi şiirini erkeklere kabul ettirme çabasının trajik bir tarihiydi. Şiirlerine yansıyan ‘baba’ ve ‘koca’ figürleriyle hesaplaşmasını ancak intihar ederek bitirebildi de denebilir. Kamusal alanda var olmaya çalışan kadının şiirdeki temsilcisi olarak görülebilir o da...
Sizin bu iki eğilim karşısındaki konumunuz nedir bir kadın ve kadın şair olarak?
Betül T.: Doğaldır ki kadınlar, yüzyıllardır kendileri ile hesaplaşma içindeler. Bir anlamda, geride bırakılmışlıklarının yarattığı kaosu aşma çabası içinde oldukları söylenebilir. Fakat bu, oldukça zorlu bir uğraş. Çünkü her daim karşılarında, ya bir erkeği ya da kendi cinslerinden birini bulabiliyorlar. Fakat sonuçsuzmuş gibi görünse de aşılmış pek çok yolun var olduğu söylenebilir. Kadınların yarattığı hırçınlıklar, erkeklerin yarattığı karmaşa ortamı bir yana, uzunca bir süredir şair kadınlar tarafından şiir yazılıyor. İlk başlarda adlarını gizlemek zorunda kalsalar bile artık böyle bir durum söz konusu değil. Fakat yine de erkek şairler kadar cesur değiller. Gerçi erkek şairlerin de ne kadarı cesur? Bu da bir soru işareti olarak karşımızda duruyor. Bir kaçı dışında kendi aşk ya da vücutlarına ilişkin dizelere rastlanmıyor pek çok şiirde. Oysaki bunlar çok insani şeyler. Korkulacak, sakınılacak bir şey yok. Böyle olunca da şiir sahici olmaktan uzak duruyor. Bir Sylvia Plath ya da Emily Dickinson örneklerine baktığımızda, kadının içinde bulunduğu durumu anlamamak mümkün değil. Tam da bu noktadan kendime dönüp baktığımda, tabii ki ben de, şiire ilk başladığım yıllarda kendimi bir rekabet ortamı içinde buldum. Fakat benim merkezden uzak olmam, bana pek çok anlamda fayda sağladı. Bir kere çekişmeler içerisinde yer almadım. Ne kadınların yarattığı ne de erkeklerin yarattığı o ortamlardan uzak durdum. Rekabet sadece kendimle olan bir rekabetti. Kendimi, iyi şiir yazıyor olarak görmek istememden kaynaklanan tatlı bir rekabetti bu daha çok. Hayatımı ise, Emily Dickinson gibi sadece ev ile sınırlamamıştım. Evin dışında da bir hayatın var olduğu, zaten bilincimin bir kenarında hep asılı olarak duruyordu. Evlendikten sonra hayatımda çok şey değişmedi. Pek şairin, şiir yazarken hayatı kaçırıyoruz demesine karşılık, ben şiirimi hayatın içinde kalarak kurdum. Zaten bu da şiirlerime yansıdı. Evler, kadınlar, çocuklar, sokak araları, mahalleler, satıcılar ve hayata dair her şey… Fakat çoğunluk belki de kadın olduğumdan, kadın sorunu üzerine epey kafa yordum. Bu anlamda bakıldığında konuya ilişkin epey yazı yazdığım söylenebilir. Kadın ve erkeğin yalnızlığı üzerine kurulu bir dünyada mutsuzluğun olduğundan söz ettim çoğunluk. Kimi kez “evin efendisiydi annem yalnız Pazar günlerinin bildiği” gibisinden bir dize yazarken kimi kez de “benim kısa etek görmüş bacaklarım var/ sevgilimin eli almış yürümüş/ al beni de yanına ay” gibi cesurca dizeler de yazdım. Ya da “bir şarkı dinledik bir şarkı daha/ şunun sesi iyi çıkmıyor şunun şeysi açık/ küfrettik bir güzel şeylere dair/ rahatlamışız/ ahlakımızdan bir şey eksilmedi/ ama eksilmesin/ kimse bir cümleden olma değil” derken bir kadın dayanışmasından, paylaşımdan söz ettim. Bazen de, evlerin acı veren tarafı konuk oldu bazı dizelerime. “sonra temmuz bitti/ ev dağılmış evde temmuz bitti/ yoksulluk gerekmiyordu/ değil ölüm/ ev evde bitti” Çünkü evler mutsuzluk veren bir şey olarak vardı. Bilinçsizce yapılan evliliklerin, beraberliklerin sonucunda, doğaldır ki mutsuzluk da beraberinde geliyordu ve insanlar, alışkanlıklarından dolayı kendi elleri ile yarattıkları mutsuzluklarından bir türlü kurtulamıyorlardı. Alışkanlık ise boyunlarına dolanmış büyük bir kementti. Cesaretse kapıdan içeri gireceği günü hâlâ bekliyor. Fakat yine de, edebiyat dünyasına baktığımızda şiirin kadınlarının, erkekler dünyasına kendilerini kabul ettirme çabası içerisinde oldukları söylenebilir. Onlardan onay almak önemli bir durumdur sanki. Ya da yaşını başını almış bir erkek şair, falan bir şair bayanın şiirini dergiye ben önerdim gibisinden bir söz söyler böbürlenerek. Çünkü her şey onların tekeli altındadır. Öneren onlar olmalıdır ne de olsa.

Şiir yazan kadınlar için bu ikisinin dışında üçüncü ve baskın bir şiir anlayışının oluştuğunu, yaygınlaştığını düşünüyor musunuz, etkin ve kendini kabul ettirmeye çalışmanın ötesine geçen bir üçüncü aşama?

Betül T.: Tabi ki bunu düşünüyorum… Örneğin bir Nilay Özer, kalıplarını yıkmış farklı bir şiirin izini sürüyor şimdilerde. Kendisine yıllık ve antolojilerde pek rastlamasak da Fatma Nur bence önemli bir isim. Nur Saka, Çiğdem Sezer, Zeynep Uzunbay, Aslı Serin, Eren Aysan, Emel İrtem, Emel Güz, Hayriye Ünal, Betül Dünder,… Bu isimler farklı bir şiirin izini sürdüklerinden kendilerinden sonra geleceklere de bir anlamda ışık tutuyorlar. Bir anlamda etkilemeye açık yazdıkları şiir.

Kadınların yazdığı şiir ister kadına ister başka şeylere dair olsun, eninde sonunda kadınlık durumundan kaynaklanan bir bilincin bakışıyla yazılmayacak mıdır? Erkek şairlerin binlerce yıllık bir geleneğin ağırlığıyla ‘erkekçi’ bir bakış açısından isteseler bile kurtulamadıkları düşünülürse kadın şairin kendindeki ‘farklı’ bilinci bilemesi, geliştirmesi bir sorumluluk gereği değil midir aynı zamanda?

Betül T.: Doğrudur, erkek şairlerin bile egemen söylemin etkisinden kurtulamadığı bu coğrafyada, başta Nazım Hikmet olmak üzere, pek çok erkek şair tarafından egemen bakış açısıyla şiirler yazıldı. Ne ki, kimi şair kadınlarda bu söylemin etkisinden kendilerini kurtaramadılar. Lale Müldür’ün “acemden gelme ipekleriyle/ övünen bir eksik etek, bir yarım akıl” dizeleri bu anlamda düşündürücüdür. Tabi, buna başka şair kadınlar da eklemlenebilir. Fakat her şeye rağmen kadınlar uzunca zamandır, kadınlık durumlarından kaynaklanan bir bakış açısıyla şiirlerini yazıyorlar. Bu anlamda bakıldığında, Gülten Akın’ın, ‘gençömrü aşmak, bir dağı aşmak/ sırtta çocuklar/ sonrada genç sanmaları kendilerini/ ol sebeptendir/ saati sormadan korkuları vardır/ yitirmek tek yılgı/ sevdikleri sevmedikler de olmuşsa zamanla/ şakırlar sevdiklerini de/ ötekini nevroza dönüştürüp saklarlar’ dizeleri farklı bir bilinci bilemesi anlamında önemlidir. Ya da Zeynep Köylü’nün ‘uzlaştığım ve uzaklaştığım şehirler/ gömer tanrısını hiçliğin sularına/ su da yanar ellerim/ aykırı geldim anne’ dizeleri önemsenmelidir. Hatta buna Eren Aysan’ın şu çarpıcı dizeleri de eklemlenebilir: ‘prag baharı, 6.filo ve idam mangaları/ hiçbirini yaşamadım ama/ içtiğim birayı damla damla dolduruyor/ giydiğim naylon çoraplar/ her sevişmede biraz daha kaçıyor/ uzakta dalgın bir ateş böceği/ onları unutup çekip gitmek istiyor’ sanırım ki Gülten Akın ile başlayan sorumluluk genç şairler tarafından da yerine getirilmiş, farklı bir bilinç açısıyla yazılan bu şiirler, “aptal sarışın” ya da kadından şair olmaz imajını yıkmada yardımcı olmuştur.

Son kitabınız Kar Merdiveni’ndeki ‘anlatıcı’ ve ‘özne’ daha dışa dönük, daha dışarıda; hem evden dışarıda hem kendinden dışarıda; tabii ki ‘içeriyi’ de dışarı çıkarmış... Siz de bunu bir gelişme, bir tür aşama olarak görüyor musunuz? Zaten daha kitabın başında: ‘atları ovaya saldım’ demişsiniz ve birkaç sayfa sonra eklemişsiniz: ‘kadınlar ağızlarına susturucu takılmış / uzun bacaklı atlardı yalnızlığa koşan’

Betül T.: Şöyle ki, aslında ben, baştan beri dışarıda olmanın şiirini yazdım. Daha doğrusu sokakların, mahalle aralarının, kadınların, erkeklerin, üşütülmüş bir coğrafyanın… Bu nedenle pek çok şiirim, elimde fotoğraf makinesi, sanki sokaklar arasında geziniyormuşum görünümü verir. Son kitabım, Kar Merdiveni için de aynı durum söz konusudur. Belki de bu kitapta, ülkenin doğusu ile daha çok ilgilendim. Bunu daha belirgin kıldım. Ama kadın sorunu, zaten en baştan beri vardı. Kar Merdiveni’nde ise acıyı yaşayan kadın, kendini daha çok dışarıya çıkarmıştı. Öldürülen oğlu için ağıt yakıyordu ama bir ayağı hep dışarıdaydı. İki kişilik yatakta kan kaybı vardı ama kadın umutsuz değildi. Camdan baktığı kendi, konuştuğu yine kendinden biriydi. Yani yine bir kadındı o da. Fakat yine de aşkın babadan ibaret olmadığını biliyordu. Bununla birlikte kadının görselliği konusu da farklı bir şeyi işaret ediyordu. Kadının erkek tarafından yaratılmış görsel imgesi sinemada da karşımıza çıkıyor, egemen yarattığı kadın tiplemesini izleyiciye tüm olağanlığıyla sunuyordu. Erkek tarafından kimliklendirilmiş kadın, her alanda olduğu gibi bu alanda da kimliğini yitirmişti. Bu şiirde de böyle oldu. Çoğunluk erkek tarafından şiiri biçimlendirilmiş şair kadın, sonunda kendi şiirini buldu. Bu anlamda bakıldığında, özellikle doksanlı yıllardan itibaren yaşanan kırılma, şimdilerde şair kadınlar için olumlu gözüküyor.
Ayrıca konuştuğunuz tanrı neden bıyıklı?

Betül T.: İlk çağ medeniyetlerine dönüp baktığımızda, kadının çok önemli bir yerde olduğunu gözlemliyoruz. Bu daha çok da, onun doğurganlık özelliğini taşımasından kaynaklanıyor. Hititlerde ya da eski Türk devletlerinde kadın, devlet yönetimine katılırken, yine de erkek son sözü söyleyen oluyor. Erkeğin olmadığı zamanlarda kadın devlet yönetimine katılabiliyor. Fakat yine de o dönemler baz olarak alındığında tanrılar bile çoğunluk kadın. Örneğin bereket tanrısının kadın olduğuna tanık oluyoruz. Fakat daha sonra bir takım şeyler değişime uğruyor. Özellikle yerleşik hayata geçilmesi ile birlikte gerçekleşen rol paylaşımı kadının hayatını, ev içi ile sınırlı tutuyor. Hatta öyle ki, “Allah baba” gibi söylemler gelişebiliyor halk arasında. Tabi bu ne kadar doğru ya da ne kadar kabul görür bir şey? Tartışmaya açık bir konu. Ama pek çok şeyi işaret etmesi bakımından önemli gözüküyor. Ki tanrı burada iktidarı işaret ediyor. İktidar olan yalnızdır. Tanrı’da öyle. Kendini görünmez ve güçlü kılar. Ki burada babanın evde olmadığı zamanlarda bile annelerin “baban gelince seni babana söyleyeceğim” ifadesi oldukça çarpıcıdır. Özellikle evde olmayan, ama varlığından korkulan baba ile tanrı özdeşleştirilmiştir.
Geleneksel anlatılarda kahraman her zaman erkektir, kendini kanıtlamak üzere çıktığı yolculuklardan düşmanlarını alt etmiş, olgunlaşmış ve bir ödülle ya da ödüle hak kazanmış olarak döner. Yolculuk ötekini tanımak, kendini ötekinde tanımlamak bakımından edebiyatın vazgeçilmez temasıdır. Göç de bunun bir türevi ve aynı bağlamda değerlendirebiliriz onu. Belki gerçek hayatınızdaki yolculuk ve ‘göç’leriniz bu son kitabınızın ufkunu açarak hem sizi, bir kadın ve bir şair olarak (gezgin kadın şairlere ihtiyacımız var), hem de bizi, okur olarak ödüllendiren? ‘…/rüyanda bir kasabaya düşmüş yolun’ der şair (edebiyat öğretmenlerinin efsanevi lakırdısı) ve ‘ezik bir coğrafyada’, yırtılmış haritada kimliği(ni) arar of’ta, niksar’da, hasankeyf’te, mazgirt’te… Hatta gobi çölünde ve vietnam’da; hüzünlerin, acıların, umutların, zengin bir tarihin ve yaralı insanların arasında… En güzellerinden biri de halka ve kişiye dair sorunların ‘ırak sınırında kılıçlarını çekmiş iki savaşçı’ya teyellenmesi. Şairimizin hüzünlü rüyasındaki yolculuğunun süreceğini umabilir miyiz?

Betül T.: Elbette bu kitabımda, özellikle göç teması daha çok ön plana çıktı. Ama diğer kitaplarımda da bunun işaretleri yok değildi. Bu anlamda Kar Merdivenleri’nde yoğun bir tırmanış söz konusu. Yaşantımın beni besleyen taraflarından biri de çocukluğumdan bu yana, babamın mesleği nedeniyle bir kentten öbür kente gitmeler oldu. Bunu daha sonra kendi mesleğim ya da yaptığım yolculuklar izledi. Göç bir anlamda, insanın kendini tanımasında neredeyse bir aracı. Her kent bir başka bakış açısı kazandırırken, bir anlamda ötekinde kendini tanımak anlamına da geliyor. Bu aşk, bir erkek ya da bir başka şey de olabiliyor. Sanırım ki bundan sonraki hüzün, mutluluğa sarmalanmış bir hüzün olacak. İnsan kendi içinde mutlu olsa bile, bu coğrafyada yaşananlar sadece beni değil ötekileri de olumsuz yönde etkileyecek.

Şiirinizin anlatıcısı evden dışarıya çıkıp sınırlarla, kaçakçılarla, jandarmayla, tüfekle, yoksullukla ve ölüm gibi hayatın ev uzantılarına ait ‘sıcaklığına’ benzemeyen sert ve soğuk gerçekliğiyle karşılaşır. Bu dışa açılmanın ve göçebeliğin başlangıcı ‘aşk babadan ibaret değil’, ‘büyü bozuldu ne umuyorsun/ bir söz yığını annen’ sözlerinde anlatım bulan bir tür aydınlanmanın ardından gelir gibi. Bu arada ‘bir söz yığını annen’ dizesi feminist tezine de bir gönderme gibi duruyor. Yanılıyor muyuz?

Betül T.: Aslında şiir anlatıcısı ben uzun zamandır dışarıda. Şiirini dışarıya çıkarmış, sokak sokak gezdiriyor. Fakat eve, hayat ya da insana ilişkin şeylerden hiç de uzak değil. Çünkü şiirin buna ihtiyacı var. Şairin de. Babaya aşkla başlayan göç, babanın terk edilmesi ile bitiyor. Bu da başka göçleri beraberinde getiriyor. Tabi ki kadınlık halleri de bir başka göçün sonucunda ortaya çıkmış bir şey. Buna feministçe yaklaşım değil de, kadının kendine sahip çıkması anlamında bir yaklaşım diyelim. Şiirin nasıl sokağa çıkmaya gereksinimi varsa, kadının da kendinden çıkmaya ihtiyacı var. Onun ruhu bunu istiyor.

Söyleşi için teşekkür ederiz.

Betül T.: Ben teşekkür ederim.

Betül Tarıman, Kar Merdiveni, YKY 2007

3.06.2009

Faruk Bal

YÜZÜMÜ ÖR YAĞMURLA

Beklemek buruşturuyor beni bu şehirde
ne zaman baksam bir kadının yüzüne
hepsinde yırtık kuş resimleri
pedalı kırık bisikletler..
özlemi yok yaz mevsimine hiç bir kadının
bu ülkede her kadın bir kar masalı…
anladım.

Ezanı çan sesine yapıştıran
herkesi anlayan bu şehir
pıtraktır tırmalar sesimi
uyuyan fenerciler yerine kor beni
oynatır neonları bir yosma gibi asfaltta
ezilirim yosmaların kabuslarıyla
hayaline sığınırım yağmurun
bir çocuğun rüyasına…
şehrin ışıklarına yönelir yağmur.
karın beyazı suyun rengine dağılır
hayatın renkli kitaplarından koparılmış
çocuk resimleri kalır bir avuç.

Yüzümü ör yağmurla
gidersem
dönmeyeceğimi biliyor akdeniz.

2.06.2009

Ruşen Ergün, Yazlık Sinema,Öykü

Kanguru Yayınları, Eylül 2008, Kitap
Ruşen Ergün,
25.Ocak.1966 tarihinde Gaziantep`te doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Gaziantep`te tamamladı. Dicle Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, İngilizce Bölümü ile Anadolu Üniversitesi, Açık Öğretim Fakültesi mezunu. Evli, 19 yaşında bir kızı var. İlk öyküsü Varlık Dergisi`nde yayınlandı. Kül Öykü Gazetesi, Berfin Bahar, Beş Parmak, Hayal, Deliler Teknesi, Öykü Teknesi, Ünlem dergilerinde öyküleri, öykücülerle söyleşileri, araştırma-inceleme ve kuramsal yazıları yayımlandı. Öykü ve yazıları dergilerde yayımlanmaya devam ediyor.
Öykülerinin yer aldığı antolojiler:
*İşçi Öyküleri ? Timsah`ın Ağzındaki Usta (2006)
*Kadın Öyküleri (2007)
*Hüzün Dolu İşçi Öyküleri (2008)
`Yazlık Sinema` ilk öykü kitabıdır. (Kanguru Yayınları, Eylül 2008, Ankara, Türkiye)
Ödülleri: Kayıp isimli öyküsüyle 2006 Samim Kocagöz Öykü Yarışması 3.lük ödülü,
Perde isimli öyküsüyle 2007 Afyon Kocatepe Öykü Yarışması mansiyon ödülü,
Perde isimli öykü dosyasıyla 2007 Sabit İnce Edebiyat Ödülleri, Öykü Dalında 2.lik ödülü.

2009 Orhan Kemal Öykü Yarışması sonuçlandı...

Çukurova Edebilatçılar Derneği’nin düzenlediği "2009 Orhan Kemal Öykü Yarışması" sonuçlandı. Çukurova Edebiyatçılar Derneği Başkanı Halise Tekbaş, yönetim kurulu üyeleriyle Yazar Orhan Kemal anısına düzenlenen 2009 Öykü Ödülü’nün sonuçlarını açıkladı. Tekbaş, "Çukurova’nın bağrından çıkmış Türkiye ve dünya edebiyatına ölümsüz eserler kazandıran yazarımız Orhan Kemal anısına, başlattığımız özgün yapıtlarla 100 ’ü aşkın dosya gelmiştir. Seçici kurulun değerlendirmesinde, Türkçe’yi kullanmadaki özeni ve yazınsal değerini göz önünde bulundurmuştur. Ön Seçisi Kurul, M. Demirel Babacanoğlu, Veli Cuma ve Ali Akdemir’in dosyaları değerlendirilmeye aldı. 48 eser jüri üyesine gönderildi" dedi. Tekbaş, yarışma sonucunda 48 eser arasından dereceye girenleri şöyle açıkladı: "

1.Kevser Ruhi, Saçları Deli Çoruh,

2. Serap Gökalp, Tuz Sarayları,

3. Soydan Kızgın, Kedisiz,

4. Sevda Yüksel, İstanbul’un Yalnız Öyküleri,

5. Mehmet Fırat Pürselim, Kalpte ve Yürekte,

6. Mehmet Oğuz Aslan, Güneş Beyin Polyanna Oyunu,

7. Hamide Gönen, Kendi Tabutunu Taşıyanlar

dereceye layık görüldü."

Nebih Nafile, Güneş Hepimiz için,şiir


Nebih Nafile, Güneş Hepimiz için, Şiir, Kül Sanat, Birinci Basım, Ekim 2008 110 Syf.

2009 TUDEM Edebiyat Ödülleri Şiir Yarışması

1. İlköğretim çağındaki çocuklarda estetik duygular uyandıracak, düşünsel, duygusal çağrışım ve coşku yaratacak yeni şiirleri çocuk edebiyatına kazandırmak. Çocuk şiirlerinin iyi örneklerini sunmak.2. Türkçenin güzel ve sanatsal kullanımını sergilemek, çocuklarımıza dilimizinvarsıllığını göstermek.3. Çocuk şiirlerinde edebi düzeyi yükseltmek.4. Şiir alanında ürün vermek isteyen yeni şairlere, seslerini duyurma olanağı sağlamak.
B. YARIŞMAYA KATILIM ŞARTLARI1. Yarışma herkese açıktır.2. Konu ve şekil serbesttir.3. Şair, yarışmaya birden fazla şiir dosyasıyla katılabilir. Yarışmaya gönderilen şiir dosyası ortak imzalı olabilir.4. Yarışmaya Tudem Yayınları çalışanları ile seçici kurul üyeleri ve onların birinci dereceden yakınları katılamaz.
5. Katılımcılar, şartname koşullarını kabul etmiş sayılır.
C. YARIŞMAYA KATILACAK YAPITLARIN NİTELİKLERİ1. Yarışma dili Türkçedir.2. Şiirler kurgu, anlatım, imgeler bakımından 8 - 12 yaş grubundaki çocuklara yönelik olmalıdır.3. Yarışmaya gönderilen şiir dosyaları, hiçbir yerde tamamen veya kısmen yayımlanmamış olmalı ve başka bir yayınevi ile yayımlanmak üzere bağlayıcı sözleşmeye tabi olmamalıdır.4. Gönderilecek şiir dosyası, en az 30 en çok 50 A4 sayfası olmalıdır. Şiirler, fontu Times New Roman, puntosu 12 olacak şekilde düzenlenmelidir.5. Yapıtlar özgün olacak, herhangi bir yapıtı çağrıştırmayacak, bir yapıttan kopya bulundurmayacaktır.6. Özgün olmadığı seçici kurulca belirlenen yapıtlar değerlendirme dışı tutulacaktır.7. Özgün olmadığı, ödüllendirme aşamasından sonra belirlenen yapıtların yazarları, aldığı ödülü % 25 fazlasıyla iade etmeyi, bu şartnamedeki taahhütnameyi imzalamakla kabul etmiş sayılır. Özgün olmadığı belirlenen eser sahibi, üçüncü kişilerce açılacak her türlü davanın muhatabı sayılacaktır.8. Ödül almadığı halde yayımlanan bir yapıtın özgün olmadığı belirlenirse yazarı, Tudem’in uğramış olduğu zararı tazminle yükümlüdür.9. a) Yapıt, 7 (yedi) kopya olarak çoğaltılacak ve her kopyası dosyalanacak, metnin dijital kopyası ile birlikte teslim edilecektir.b) Yazar, yarışma gönderdiği yapıtın her kopyasına ve CD kaydına, bir rumuzverecektir. Rumuz anlamlı veya anlam taşımayan sayı ve harflerden, 5 (beş)karakterle oluşacak şekilde belirlenebilir.
D. YAPITLARIN TESLİMİ1. Yapıtın kopyalarında, CD kaydında ve zarfların üzerinde, yazarın kimliğine ilişkin, C bölümü 9. madde b bendinde sözü edilen rumuz dışında hiçbir yazı veya işaret bulunmayacaktır.2. Yarışmaya katılanlar şartnamede verilen kimlik formu ve taahhütnameyi eksiksiz doldurur, imzalar. Bir sayfayı geçmeyecek kısa özgeçmişini de ayrı bir zarfa koyarak kapatır. Kimlik formu ve taahhütname, CD kaydı ile kısa özgeçmişin yeraldığı zarf, ayrı bir zarfın içine koyularak kapatılır. Zarfın üzerinde, sadece rumuz ve yapıtın adı yazacaktır.
3. Yarışmaya gönderilen yapıtın birden fazla yazarı varsa, her yazar D bölümü 2. maddede belirtilen kimlik formu ve taahhütnameyi ayrı ayrı doldurup imzalar ve kısa özgeçmişlerini de ekler.4. Yapıt, çoğaltılmış ve dosyalanmış 7 (yedi) kopya, bir adet CD kaydı ve D bölümü 2. maddede belirtilen zarf ile birlikte teslim edilir.5. Yapıt 31 Temmuz 2009 saat 17:00′ye kadar Tudem Yayınları Cumhuriyet Bulvarı No: 302 / 501 Alsancak - İZMİR adresine elden teslim edilecek ya da iadeli taahhütlü posta veya kargo ile gönderilecektir. Kargo ve postadaki gecikmeler dikkate alınmayacaktır.6. İnternet yoluyla yapılacak gönderiler kabul edilmeyecektir.
E. YAPITLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ1. Yarışmaya gönderilen dosyalar ödül kazansın kazanmasın geri verilmez.2. Yarışmaya gönderilen yapıtlar şartnameye uygunluk açısından (şekil şartı) kontrol edilir.3. Ön seçici kurul tarafından şartnameye uygun bulunan eserler seçici kurula gönderilir.4. Seçici kurul tarafından her eser 100 (yüz) üzerinden puanlanır. Gizli olarak verilen puanlar, tüm seçici kurul üyeleri ve yarışma koordinatörünün katılımıyla yapılacak toplantıda değerlendirilmek üzere görüşülür. Eşit puan almış eserler yeniden değerlendirilip sıralama yapılır5. Yarışma koordinatörü, seçici kurulun doğal üyesidir.6. Seçici kurul, ödüle değer yapıt bulmazsa ödül vermez.7. Değerlendirme işlemleri 1 Ekim 2009 tarihine kadar sonuçlandırılacaktır.
F. SONUÇLARIN AÇIKLANMASI VE ÖDÜLLER1. Yarışma sonuçları en geç 15 Ekim 2009 tarihinde basın yayın yoluyla duyurulacaktır.2. Ödül töreni TÜYAP 28. İstanbul Kitap Fuarı’nın ilk günü yapılacaktır.ÖDÜLLERBİRİNCİLİK ÖDÜLÜ 5.000 YTLİKİNCİLİK ÖDÜLÜ 4.000 YTLÜÇÜNCÜLÜK ÖDÜLÜ 3.000 YTLMANSİYON1.000 YTLSEÇİCİ KURULAtaol BehramoğluAyla ÇınaroğluKemal ÖzerMustafa Ruhi ŞirinÜlkü TamerYARIŞMA KOORDİNATÖRÜMavisel Yener
G. YAPITLARIN YAYIMLANMASI
1. Yarışmaya katılan tüm yapıtların yayın hakkı, yarışma tarihinden itibaren bir yıl süre ile Tudem Eğitim Hizmetleri San. Tic. AŞ’ye ait olacaktır.2. Ödül kazanan yapıtların yayın hakkı ise beş (5) yıl süre ile Tudem Eğitim Hizmetleri San. Tic. AŞ’ye devredilmiş olup eserin yayımlanmasına karar verilmesi halinde, taraflar arasında yayımcının sorumlulukları ile yazarın haklarını düzenleyen bir telif hakkı devri sözleşmesi imzalanacaktır.3. Tudem, şiir dosyalarındaki şiirler arasından, ödül alsın ya da almasın seçki yapabilir.

Eliz Edebiyat Dergisi, Haziran 2009


MEDENİYET, EDEBİYAT VE KÜLTÜR BAĞLAMINDA ŞEHİRLERİN DİLİ

Mustafa Şahin/Şehirlerin RuhuHasan Aycın/ÇizgiI.Bölüm: Şehir Kurma DüşüncesiKorkut Tuna/Şehirin SerüveniVefa Taşdelen/Antik Kentlere DoğruNazan Bekiroğlu/Çünkü Bir Kent Görkeminin Zirvesindeyken Vurulur: TroyaHalil İbrahim Düzenli/Şehir Kurmak: Turgut Cansever’in Muhayyilesi ve UygulamalarıKadir Canatan/Bir Tanımlama Çerçevesi: İslam Kültüründe Şehir KavramıÖmer İskender Tuluk/Osmanlı Kent Kimliğinin Mistik Öğeleri: Dini Yapılar ve MezarlıklarAlev Erkilet/“Düzgün Aileler” “Yeni Gelenler”e Karşı: Korku Siyaseti…M. Murat Özkul/Şehir ve YabancılaşmaMustafa Aydın/Kent Bağlamında Ailenin DönüşümüAbdurrahim Karadeniz/Kentin Çağrısı, Köye Dönüşün İmkânsızlığı…Mete Çamdereli/Şehir ve YönetişimAyşen Şatıroğlu – Oya Okan/Çarşı: Şehrin Toplumsal MerkeziKöksal Alver/Mahalleye GirişErtan Özensel/Kent ve Suç Üzerine Genel Bir YaklaşımKenan Çağan/Şehrin Tören Merkezinden İktidar Merkezine DönüşümüDursun Ali Tökel/Mezarlıklar Şehrin Nesi Olurlar?..Ramazan Yelken/Modernizmin Emlakçı Marketinden Postmodernizmin Binbir Çeşit…Ali K. Metin/Şehir ve ÖtekisiHilmi Uçan/Batı Şehri ve Küresel ŞehirII. Bölüm: Medeniyet ve ŞehirKadir Canatan/İbn Haldun Sosyolojisinde Kent ve KentleşmeAlpaslan Aliağaoğlu/İslam ŞehriAkif Emre/Yerel ve Evrensel Çözümleme Olarak Osmanlı ŞehriYücel Yiğit/Balkanlar’da Osmanlı Tarihine ve Mimarisine Dokunmak: Prizren EvleriÖmer Lekesiz/Mekke ve Medine: Allah’ın ve Peygamberin ŞehirleriAkif Emre/Kudüs’ün RuhuMehmet Harmancı/Şam Portresi İçin Fırça DarbeleriCihan Aktaş/Eski Şiraz BahçeleriMustafa Demirci/İslam’ın Ümran Şehri: BağdatÂtıf Bedir/Dünyanın Anası: Kahire ve Kütüphane Şehir: İskenderiyeÇiğdem Dürüşken/Roma’nın Dilinden AnlamakMelek Paşalı/Kızına Kıyan Baba: Viyanaİsmail Sert/Şehir, Su ve VenedikIII. Bölüm: Edebiyat ve Şehir
Muhammet Nurdoğan/Divan Şiirinde Şehir KültürüMehmet Narlı/Şiir ve ŞehirŞaban Sağlık/Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatında Şehirİsmail Coşkun/İstanbul: Edebiyatın BaşkentiHayriye Ünal/New York ÜçlemesiMehmet Ali Aydemir/Süper Kent: Hipergerçekliğin Kent MitosuHüseyin Kandemir/Kimin Petersburg’u: Roman Şehir PetersburgNecip Tosun/Dublin’in Bilinçaltı: James JoyceAhmet Gögercin/Fransız Edebiyatı ve ParisAli Emre/Prag Sancısı İçinde Üç Portre: Kafka, Haşek, KunderaErcan Yıldırım/Çankaya Kadar Modern ve Seküler; Hacı Bayram Kadar…Ali Galip Yener/Şehrin Belleği ve Edebiyat Tarihinde İzmirİshak Yetiş/Nuri Pakdil’in ŞehirleriMustafa Şerif Onaran/Bir Zamanlar AnkaraIV. Bölüm: Şehir ve KültürCemal Şakar/Şehir Medeniyet Kültür RetoriğiKöksal Alver/Kent ve Kültür Üzerine NotlarMustafa Muharrem/Şehirliye DairAli Ayçil/Taşın Gövdesinden Düşürülen ŞehirAydın Ünal/Seyahat Aşk İmiş…Mehmet Narlı/Merkezler ve TaşralarNecati Mert/Şehir İlişkilerinin Adapazarı Özelinde Kısa TarihiMahmut Hakkı Akın/Siyasetin Mekânı KentUğur Çağlak/Kentte Eğlence ve Muhabbet MekânlarıGökhan Özcan/Sinemanın Şehirlerinde Bir GezintiMurat Erol/Taş Duvarlardaki Sesler: HapishanelerV. Bölüm: SoruşturmaSüleyman Hayri Bolay/Medeniyet, Kültür ve ŞehirAbdullah Uçman/Yavuz Demir/Şâr İçinde İntişârTuran Koç/Oğuz Demiralp/Atasoy Müftüoğlu/Kitaplar, Nehirler, Şehirler…Ahmet Oktay/Kentlileşmiş KültürVeysel Çolak/Medeniyet, Kültür, Edebiyat ve Şehirlerin DiliSıdıka Dilek Yalçın/Şehirlerin DiliDoğan Hızlan/Üç Kavram da İç İçeGürsel Aytaç/Hüseyin Atlansoy/Kent Üzerine Dağınık NotlarCelâl Fedai/“Ama Bu, Bir Tavşan!..”Ömer Erdem/Gökhan Özcan/Hasanali Yıldırım/Medeniyet Şehrin ÇocuğudurNalan Barbarosoğlu/Devin Karnında, UğultularlaGönül Yonar Utku/Yanılgı Çağında MedeniyetAbdullah Harmancı/İki Tutku İki TutsaklıkŞükrü Karatepe/Şehirler Güceniyor
Burhan Sakallı/Her Şehir Bir SevdadırYakup Çelik/Modernlik Kıskacında Şehir ve ŞehirliMustafa Ak/Şehirlerimizin Konuştuğu DilSelçuk Çetin/Şehir ve Şehirliliğe DairVI. Bölüm: Albüm VII. Bölüm: KaynakçaYusuf Turan Günaydın/Şehir Edebiyatı BibliyografyasıA. YazılarB. KitaplarC. Kitaplarda BölümlerD. Röportajlar, Açıkoturumlar, Soruşturmalar, PanellerE. Özel SayılarF. Dosyalar/638G. Şehir Dergileri
Kurgu Kültür Merkezi hafta sonu etkinlikleri:
Erendiz Atasü, Kurgu Kültür Merkezi'nde...
Söyleşi ve İmza
Bilinçle Beden Arasındaki Uzaklık
6 Haziran Cumartesi,
Saat: 15.00-16.30
Konur Sokak 13/5 Kızılay-Ankara
Tel: 0312 417 79 90