17.12.2007

Hülya Deniz Ünal

A. Uğur Olgar, Öteki Düşkenar, Kül Sanat Yayıncılık, Mart 2007

(1) Read Herbert, Sanatın Anlamı, T. İş Bankası Kültür Yayınları, 1974



1951 Kayseri doğumlu olan şair A.Uğur Olgar, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu. Silifke'de avukatlık yapıyor. Cemre Düştü (2004)

adlı ilk kitabından sonra Mart 2007 yılında Kül Sanat Yayıncılıktan ikinci kitabı Öteki Düşkenar yayımlandı. Şiirin tanımlanamadığı savından yola çıkarak bir tanım da biz getirelim ve şöyle diyelim. Şiir, insanın

yerine doğayı, doğanın yerine insanı ve onun hâllerini koymak, onların birbirinin yerine geçmesi ise eğer… A.Uğur Olgar, bu işi çok iyi başarmış diyebiliriz rahatlıkla.

Doğadaki olayları insana, insanın

hâllerini doğaya uyarlamak uzaktan kolay gibi görünse de çok zordur.

İçimizde bazen nefret rüzgârları eser, yakar kavurur içimizi, kine dönüşür kimi.. kimi zaman da, usul usul hafifler, ılık bir yele dönüşür akar gider içimizden. İzin verdiğimiz için, gitmesini istediğimiz içindir biraz da bu gidiş. Şair gidenlerin yerini şiirle doldurur. Dallarımızı kolllarımızı sallamış, sarsmış, meyvelerimizi dökmüştür dökmesine.. İşte tam da burada, Edip Cansever"in dizelerini anımsarız; "Ne gelir elimizden

insan olmaktan başka", Ve oluşun halleri olarak görürüz yaşamı…

İyilik kapıları açılır içimizden dünyaya ve öteki insanlara.

İşte şiir de böyledir. O da yakıp kavurabilir bizi, o da

dökebilir kimi zaman yapraklarımızı. A.Uğur Olgar'ın dizelerini okurken hep bir rüzgârın kitabın sayfaları arasında dolaştığını hissettim. Rüzgârıyla dokunmadığı, dolaşmadığı yer, ulaşmadığı nesne yok gibidir. Yalnız yaşadığı ülkeyi mi, dünyayı da dolaşır durur. Küba'dan Mısır'a kanatlarının üzerinde bir yolculuk yaptırır

bize. Mitolojik kahramanlardan başlayarak tüm insanlara dokunup geçmek ister. Şairin yalnızlığı, insanın yalnızlığına değsin ister. Yalnızca

insanlar değil doğadaki tüm canlılar, hayvanlar bitkiler de şiirinin içindedir. Sanki onlara değerken yaşama da değiyor, bizim de değmemizi istiyordur.

" Yunan vazoları geometrik kanunlara tamı tamına uyarlar. Bu yüzden de soğuk ve cansızdırlar. Basit bir köylü çömleğinde çok daha fazla canlılık

ve sevinç vardır. Japonlar çok defa çömlekçi çarkından tabi olarak yükselen kusursuz şekli kasten bozarlar. Çünkü onlarca gerçek güzellik bu kadar düzenli değildir."(1) Olgar'ın şiirlerinde bazen Yunan vazoları gibi geometrik bir düzen, bazen bir köy çömleğindeki coşku ve sevinç bazen de Japon'larınki gibi bozulmuş bir düzen vardır. Her şey düzenli giderken, kendinizi şiirin büyülü havasına kaptırmışken, karşınıza sürpriz bir olay ya da canlıyla çıkabilir.



'Fareler de göçtü deliklerine

Sarı yüzüne kapatınca kendini

Yalancı sürem' (sayfa; 65, Güz Yangını Gün)



Düzeni bilerek bozar, herkesin girdiği boy sırasından hizayı bozarak çıkar.

Şair yüreğine saplar kalemi her şiirin sonunda, sırtına sessiz harf saplanmış son sözle konuşur.

Farklı olmak adına deneylere girmez. Doğanın sesine kulak verir, bizim de

öyle yapmamızı sağlar.



Çok ileri gitti eylül, bir saat

Geri aldım göçmen kuşlardan ( syf; 40, Gel Flora)



Arı duru bir Türkçe kullanarak insanı ve hâllerini bize duyumsatır. Kendi savrulurken bizi de savurur yazdıklarıyla. İster istemez şairin sesine kulak

verir duyularınızı açarsınız. Bunu sağlayan şairin içtenliğidir, sahiciliğidir.

Olanı biteni, durup duranı şiire çevirir, farklı bir gözle bakmamızı sağlar.

Durağan olan her şey onun şiirinde şey ve şeyler olmaktan çıkarak bir anlam ve hareket kazanır. Sanki şeylere ruh veriyordur. İnsan dokunmuştur onlara, b

oyut değiştirmişlerdir. Farklılaşmış halleriyle onlar bize, ruhumuza dokunmaktadır artık. Onda ayrılıklar acı biber tadındadır. Sekizinci Uyur şiirinde (syf; 68) yabancılaşan insanı kendinden yola çıkarak tanımlar.

Kuşlar Bir Kez (syf; 13) de ise, bizimle karşılıklı oturup dertleşen bir arkadaş gibidir.



Anlaşılan hiç gülmedi bu ağaç

Bu kavak kavak uzayan hayatta



Yaşam denilen şeyin aslında ne kadar yalın, onu karmaşıklaştıranın da bizler olduğumuzu duyumsatır. Sorunun bizim algılama biçimimizde olduğunu

kavradığımızda her şey daha yalın her şey daha güzel görünecektir gözümüze.

'şiir yazacaksın kadeh kadeh, üşümeyecek/ elinden tuttuğun kısa pantolonlu

zaman' diyen de odur.

Vefa onun şiirinde üçüncü kümede değildir. Puşkin, Mayakovski, Ruhi Su, şairin dizelerinin arasında konuk gibi değil, sanki kendi evlerindeymiş gibi

dolaşırlar. Olgar, uzamı değiştirip doğayı konuşturup dille oynayarak bambaşka görüntüler yaratıyor... Umarım bundan sonraki şiirlerinde de bu

biçemin daha aşkın örneklerini görebiliriz.

Şiir, bir sanat eserinden beklenen etkiyi yapmış, ilkin bizi heyecanlandırmış sonra da başka bir biçimde düşünmemizi sağlayarak içimizdeki bir yerleşkeyi

yıkmış, ördüğümüz duvarları sallamış, dolayısıyla bir değişim ve dönüşüm yaratmışsa...



Derin bir şiirin sessizliği başlar

Adını eğer önüne (syf; 19, Adı Konulur)







Alaz Edebiyat Dergisi, Sayı; 3

Hiç yorum yok: