8.09.2007

TÜRKİYE’DEKİ ARAP MÜZİĞİ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

Murat ÖZYILDIRIM

Çalışmanın başlığı, ülkemizdeki Arap kökenli vatandaşlarımızın müziklerini incelemek için seçilmiştir. Türkiye’deki Arap yurttaşlarımızın güzel müziklerini, “güneydoğu” ve “güney” olarak iki ana başlıkla incelemek müzikal değerlendirme açısından ayrım ve tanımlamalar için kolaylık doğurmaktadır; “Güneydoğu” başlığı içine Siirt, Şanlıurfa, Mardin ve “Güney” başlığı içine Mersin, Adana ile Hatay illerimizdeki sanatçılar ve şarkılar incelenmeye çalışılmaktadır.

1) Türkiye’nin Güneydoğusunda Arap Müziği’nin Durumu

Şanlıurfa, Siirt ve Mardin’in Arap müziğindeki geçmişini nitelendiren başlıktaki yerler, bu müzik türünde Suriye ve Irak’a daha yakındır. Bunun yanı sıra, söz konusu kentlerin kadim zamanlardan beri klasik müzik makamlarını bilen ve dahası bunlara sadık, büyük müzik ustaları yetiştirme başarısı gösterdikleri unutulmamalıdır. Şanlıurfalı en ünlü kaynak kişiler arasında kabul edilen rahmetli Bekçi Bakir (Bakir Yurtsever 1908–1985) Arapça ve Kürtçeye, Türkçe kadar vakıftır. Bu konuda “Kalan Müzik” tarafından çıkartılan “Urfa’dan Üç Musiki Ustası” CD’sinde yer alan bir – iki eski kayıt örnekler dinlenilebilir; örneğin “Ya Rabbi bi’l Mustafa meqasidena” (kaside).

Öte yandan Mardinli müzik ustalarının da hem eski hem de çağdaş kayıtları eserler, www.mardinsehri.com web sayfalarından dinlenilebilir. Burada, Mardinli Hafız Abdurrahman’ı rahmetle anmak lazım gelir, okuduğu klasik eserlerin bazılarını Suriyeli büyük üstad Sabah Fahri de seslendirmiştir. Yine Süryani Keman ustası Tuma Tüfekçi, ud, kanun gibi klasik sazlarla Arapça okuyan bir başka sanatçı olarak Mardin’in en değerli müzik ustaları arasında sayılmalıdır ve sanatçının eski kayıtlarına hala ulaşılabilmektedir. Tüfekçi, birçok Arapça şarkıya da kaynak kişilik yapmış ve “Teri ye Hamame”, “Hasen” gibi türküler ondan derlenmiştir.

Bugün Mardin ve yakın çevresinde Arapça şarkı okuyan yerel sanatçılar arasında Reşit Muse, Münir Hesen, Veysi Latto okudukları parçalarında saz ve org kullanıyorlar. Ayrıca yine sazla halk müziği okuyan ve Arapça müzik yapan başarılı yerel sanatçılardan Aynkef (Batman - Karacapınar) Aşıkları (Aynkefli Hüseyn ve Ahmet Çetto) adlarını burada belirtmek isterim.

Bugün Mardin’deki yerel sanatçılardan Semir Ortaç’ın klasikle çağdaş arasındaki çalışmaları ilginçtir. Parçalar bazı klasik çalgılar, org ve vurmalı çalgılarla birlikte birkaç kişiden oluşan koro eşliğinde okunmuştur. Genel olarak Mardinli sanatçıların okuduğu Arapça eserlerin karşılığını Suriye’de bulmak zor değildir; “aynik ala jaretna”, “keyfe anni” vs. bilinen örneklerdir. Ayrıca Siirtli olan Müslüm Gürses’in “Sevda Yolu” (1986) adlı kasetinde, çalışmaya adını veren “Sevda Yolu” şarkısını Arapça okuduğu da bilinmektedir . Bu bölümde adı geçen şehirlerimizin, ilk söyleyeni belki de hiçbir zaman bilinemeyecek ama çok yaygın okunan Türkçe ve Arapça aynı türkülere sahip olduğunu da belirtmek gerekir. Şanlıurfa’da da Seğdun Cabir’in en çok dinlenen sanatçılar içinde olduğu bilinmektedir. Özellikle Halep ve Kamışlı, müzikleriyle bu kentlerimizdeki Arap müziğini etkilemiştir.

2) Türkiye’nin Güneyinde Arap Müziği’nin Durumu

Bölgesel değerlendirmenin bu alanına giren yerleşimlerin en batısında Mersin kent merkezi yer alır. Sırasıyla Tarsus, Adana, İskenderun ve Antakya vardır. Adı geçen yerleşimler, Arap müziğinde Suriye ve Lübnan etkisindedir. Ancak müzikleri mesela Suriye’nin kuzeydoğusunun (Kamışlı gibi) müzikleriyle benzeşmemekte, Lazkiye ve Beyrut’la benzerlikler göstermektedir . Ancak Klasik Arap müziği konusunda buraların durumu nedir? Bugün müzik anlayış ve zevki nasıldır? Eldeki kayıtlar, bu bölgenin eskilerdeki Arap müzik zevki hakkında doyurucu bilgi verememektedir. Özellikle Mersin ve Adanalı kentsoylu yaşlı Arap yurttaşlarımızın, halkın bir dönem, Ümmü Gülsüm, Ferid el Atraş gibi Arap müziğinin büyüklerini severek dinledikleri bir vakıadır. Mersin ve Adana’da 1930’larda halkın bol Arapça şarkılı Mısır filmlerine rağbetinin artması sonucu tek parti yönetiminin ülke genelinde Arapça sözlü filmlerin Türkçe dublajsız oynatılmasını yasakladığı bilinmektedir. Bu dublaj komedisinin sadece konuşmalara değil şarkılara da uygulanması sonucu Saadettin Kaynak gibi bestekarların bu filmlerdeki şarkılar yerine, Türkçe sözlere beste yaptıkları bilinmektedir.

Bölgede, günümüzün beğenilen en büyük sanatçısı kuşkusuz Feyruz’dur. Yine George Wassouf, Sabah Fahri, Wade es Safe, Ali el Dik beğenilenler arasında sayılabilir. Bilindiği gibi bu sanatçılar Suriyeli ya da Lübnanlıdır. Bugün güneydeki Arap yurttaşların birçoğu, ilgi bakımından klasik Arap müziği zevkinden oldukça uzaktır. Bugün Hatay’da ismi çokça anılan ve Arapça eserler okuyan yerel sanatçılar, Metin Gümüş (Gümüş Kardeşler), Ayhan Bağdat, Nevzat Polat, Mehmet Polat, Semir Ray ya da Mersin – Kazanlı’da “Arap Sülo” gibi isimler klasikçi değillerdir.

Bugün, Türkiye’de Arapça Müzik İcracıları olarak anılması gereken bu isimler –tıpkı Türk meslektaşlarında da görülebileceği gibi- org, elektrosaz ve başta darbuka olmak üzere vurmalı çalgılara eşlik eden birkaç hanım, erkek ya da korolarında her ikisi karışık olarak bulunabilen seslerle şarkı söyleyen müzisyenlerdir. Okunan eserlere eşlik eden sazlar içinde elektrosaz vardır, ama ud, kanun ya da keman yoktur. Bu yönüyle güneydeki Arap müzikleri güneydoğuda yapılan müziklerden tamamen ayrı özellik göstermektedir.

Bölgede Mersin, Adana ve Hatay’da bugün genel olarak söylenen Arapça şarkılar, günün modasını yakından izleyen Türkiye, Suriye ya da Lübnan eserleridir. Bunlar, genelde Arapça okunmakla birlikte bazen yarısı Türkçe yarısı Arapça ya da tamamen Türkçe söylenebilmektedir. Yerel sanatçılar kasetlerinde, Ankara misket havalarına varana kadar Anadolu motiflerini değerlendirmektedir. Elektrosaz kullanımı, bu anlamda tüm bölgeyi sarmıştır. Arapça okunan şarkılar arasında bazen bir “maval” (uzun hava) okunmakta, genellikle eserlerin son kısımları orgdan yapılan vurmalı çalgı ses taklidiyle son bulmaktadır. Durum öylesine mekanize hal almıştır ki zılgıtlar bile orgdan çalınabilmektedir.

Yapılan Arapça çalışmaların geneli oyun havası niteliğinde, tamamen eğlenceye dönük, zengin makamlı klasik Arap müzik içeriğinden yoksun ve ruhu acımasız tüketim toplumuna hitap eden son derece geçici günlük çalışmalardır. Büyük çoğunluğu, değil yıllar sonra arayıp bir yerlerde bulup dinlemek, aylar sonra bile ömrü bitmiş olacak seçkiler ve ne yazık ki özensiz müziklerdir. Özellikle Hatay, anavatana en son katılan yer olmasına karşın müzik alanında makamlı eserlerden uzaklığıyla son derece şaşırtıcı bir özellik göstermektedir. Bu nedenle makamların iyi bilindiği Halep’in yakınlığına karşın müzikal etkisinde kaldığını söylemek çok doğru olmayacaktır.

Bunu güneyde kırsalda yaşayan halkın ve yerel sanatçıların klasik bilmemesi, dinlememesi ve dolayısıyla geleneğinde olmaması açıklayabilir. Ama kırsaldan kente geldiğinizde güneydeki Arap kentsoylu yurttaşlarımızın neden klasikten uzaklaştığının açılımı belirsizdir. Belki Türk Sanat Müziği eserleri, kolay ulaşılabilirlikleriyle, klasik eserler için dinlenen müziği oluşturmuştur. Arap ve Türk klasik müziklerindeki makam benzerlikleri bilinmektedir. Üstelik birçok aynı eserin iki toplum arasında okunduğu bilinmektedir . Ayrıca Klasik saz icracılarının yerine yenilerinin gelemeyişiyle Arapça klasik eserlerin zaman içinde unutuldukları da düşünülebilir. Konu üzerinde tartışmalar geliştikçe daha doğru yorumlar yapılabilir.

Ancak, bölgede bugün anlaşılmaz ve tartışılması asıl gerekli olan, klasik sorunu değil otantiklikten uzaklaşmanın oluşturduğu sorundur. Hem yorumlar, hem kullanılan çalgılar bu sorunun açık ispatıdır. Hatay, Mersin ve Adana’da altmış yıl evvel sözgelimi org kullanılmıyordu. Pekiyi ne çalınıyordu, ne söyleniyordu? Buralardaki kent merkezlerinde eskiden Arapça şarkılarda ud, kanun çalanların bulunduğu bilinmektedir. Kırsal bölgelerdeyse müzik gelişimi başlangıçta zemir (micvez), darbuka, davul gibi çalgılarla sürdürülürken, bugün elektronik çalgıların ağırlığı, heryerde açıkça görülmektedir. Bunda Türkiye, Suriye ve Lübnan’da da durumun aynı olmasının kuşkusuz etkisi olmuştur. Anadolu’nun bölgeye etkisi de bir gerçektir. Saz kullanımındaki yaygınlık bunu gösteren önemli bir olgudur. Ama bilindiği gibi saz, Suriye ve hatta Lübnan’da da çalınmaktadır.

Grup olarak Türkiye’de ilk kez tamamı Arapça eserlerden oluşan CD’yi çıkaran Grup Nidal klasikçi değildir. Ancak grubun çalışmasını yukarda adı geçen isimlerden ayrı değerlendirmek gerekir. Bu konuda bir ilke imza atmayı başarmaları ülkemizde Arap müziğinin geniş kitlelere içimizden insanlarca duyurulması açısından ayrıca önem taşımaktadır. Hatay vurgusu Nidal’in CD’sinde yapılırken, bu ilk çalışmalarında ne yazık ki bütün eserlerin Hatay’ın özgün eserlerinden seçilmediği görülmektedir. Özellikle Lübnan müziğinin etkisi çalışmaya damgasını vurmuştur. Çalışmada Lübnanlı iki sanatçı, Marcel Khalife ve Feyruz’un etkisi şarkı seçimlerinde açıkça hissedilmektedir. Nidal, bir grup çalışması olarak çok ilginç bir sonuç ortaya koymuştur. Ancak parçaların, gerek kullanılan çalgılar, gerekse şarkıların üslup bakımından içerdiği çağdaş hava nedeniyle, otantik duruştan uzakta olduğunu söylemek gerekir. Bu nedenle yorumlanan parçalar Antakya ya da İskenderun çevresinin özgün türkü / şarkı özelliklerine ne kadar yakındır tartışılır. Ama bütün bunların ötesinde, Grup Nidal’in müzik çalışmalarında güneydeki Arapça okuyan yerel sanatçıların yaptığı çalışmalardan tamamen başka bir yönde ve sağlam adımlarla ilerledikleri de bir hakikattir. Eleştirilerime karşın yaptıkları albümün günümüzden on yıl sonra da dinleneceğine kuşkum yoktur.

Sonuç olarak, Türkiye içinde Arap müziğinin günümüzdeki durumunu incelerken “Güney”in örneğin batı Suriye (özellikle Lazkiye) ya da Lübnan (ağırlıklı olarak Beyrut) ile daha yoğun müzikal ilişki içinde olmasına karşın klasik makam kullanımından uzaklaşmış olduğu görülmektedir. Bugün yaşayan sanatçılar, güncel şarkıların yorumunu yapmaktadır. “Güneydoğu” bu yönden, gerek sıra geceleri gerek yöresel sanatçılar bakımından daha köklü bir geçmişe sahiptir. Klasik çalgılar açısından daha şanslıdır ve bugün de klasik geleneği daha iyi koruma çabasındadır. Ancak burada da klasik sazların yanında elektronik müzik aletlerin kullanımındaki hızlı artış dikkati çekmektedir.



Genel Kaynakça:

• Cantek, L., Türkiye’de Mısır Filmleri, Tarih ve Toplum Dergisi S. 204, İstanbul, 2000.
• Danielson, V., “The Voice of Egypt”, Chicago, ABD, 1997.
• Özyıldırım, M., “Ümmü Gülsüm”, Cumhuriyet Dergi, İstanbul, 2001.
• Özyıldırım, M., “es sett 100 yaşında”, Milliyet Sanat Dergisi, İstanbul, 2004.
• Özyıldırım, M., “Doğumunun Yüzüncü Yılında Ümmü Gülsüm: Şarkın Sönmeyen Yıldızı”,
 Orkestra Müzik Dergisi S. 353, İstanbul, 2004.
• Touma, H., H., Die Musik der Araben (çev. M. Şahiner), Internationales Institut für vergleichende Musikstudien
 Heinrichsofen bücher ilhelmshaven, Almanya, 1999.
• Tournier, M., Altın Damla, Ayrıntı Yay. İstanbul, 1996.
• Turan, N., S., “Mısır’da Ulusal Bir Sembolün Oluşumu “Mısır’ın Dördüncü Piramidi: Ümmü Gülsüm”, Folklor Edebiyat Dergisi Cilt 12, S. 46, İstanbul, 2006.

Web siteleri

• http://omkalsoum.sitemynet.com
• http://www.etnikmuzik.com
• http://flag.blackened.net/kara/research/arabesk/
• http://www.brinkster.com/cemakas/muzikdevrimi.htm

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Bu Guzel Bilgi İçin Sİze Cok Tesekkur Ederım